Söyleşi – Nahed Sereşki

Nahed Sirişki, Söyleşi, Duvar dergisi, sayı:21, 2015

Nahed hanım kendinizi nasıl tanıtırsınız? Nahed Sereşki kimdir?

Zorluklar denizinde dalgalarla boğuşuyorum ve bir an olsun dönüp arkama bakmıyorum, sadece ilerlemek istiyorum. Ve bu ilerleme, düşmesi imkânsız bir kaleyi ele geçirmek için de değil. Rüyalarımda peşine düştüğüm mavi denizin dinginliğine ulaşmak için bütün çabam. Bazen de ekmek parası kazanma kaygısı nedeniyle hedeflerimi erteliyorum, elim ayağım kesikler içinde kalıyor o zaman, bu kaygıya düşmüş olmak yüzümü kızartıyor ama bu aynı zamanda benim cesaretimi arttırıyor.

Resim yaparak, şiir ve öykü yazarak ne yapmaya çalışıyorsunuz aslında?

Güzel bir soru. Resim ile şiir arasında organik bir bağ var. Resim, bu makinalaşmış zamanda ruhumun ölmesini engelliyor. Şunu kesinlikle söylemeliyim ki sanat ruhun gıdasıdır ve ruh beslenirken kötülükleri, iyilikleri, güzellikleri, zamanı, mekanı her şeyi yarın için kayıt altına alıyor. Sanat aslında gelecekte tanımlanacak.

Sanat insani bir faaliyettir. Sanatçı, bilinçli bir şekilde, dış dünyadaki göstergeleri kullanarak kendi duygularını, düşüncelerini diğer insanlara ulaştırır. Ve insanları bununla etkilemeye çalışır. Ben hiçbir zaman söz ustası olmadım, gerektiği gibi konuşamadım, bunda içinde yaşadığım koşulların da etkisi oldu. İzninizle şimdi, her zaman yaptığım gibi burada da rahat konuşacağım. Renkler ve çizgiler aracılığıyla içtenlikli kelimelerin, şekillerin, renklerin, sözlere dönüşen duyguların yardımıyla, etrafımdaki, sıkıntılar içinde olduğu halde yine de birbirlerine gülümseyen insanların hayatını anlatıyorum.

Sanatın sınırsız bir potansiyeli vardır. Bu sınırsızlıktan bana düşen çığlık atmaktır. Sanatın güzelliğe ve kendine taahhütleri dışında yüksek bir hedefi de vardır. Sanat; aşkı, özgürlüğü, birtakım insani, toplumsal ve hatta siyasi kavramları yeniden tanımlamak zorundadır. Bunu sanat, sanatçıdan talep eder. Sorunların, sıkıntıların aşırı şekilde çoğaldığı bir toplumda sanatın sadece sanata dalması yanlış yola sapmak ve bencilliktir kanımca. Bazen boyalarımızı alıp hilelerin savaşına gidiyoruz ve bazen kelimelerin kucağında bayılıyoruz. Ben bir kadınım, dünyanın annesiyim, Tanrının sevgilisi ve aşk tohumunu yeryüzüne ekenim. Ben dans etmezsem dünya sevinemez. Kendi ülkemde mahsur ve mahzunum. Yazıyorum ve resim yapıyorum şu an, yine resim yapıyorum, rüyalarımda beni öldürmek için plan yapan saatler için. Ve bu sonsuz med ceziri arkamda bırakıyorum, tarih dışında kimse bunu anlamayacaktır.

Sanat toplumda neyi değiştirir?

Sanatın doğasında değiştirmeye dair bir hedef yoktur. Sanat bağımsız bir kimlik olarak kendi yolunda ilerler ve etrafındakiler onu örnek alırlar. Sanat, sanatçının içinde bir devrim yaratır.

İran’da değil de başka bir ülkede yaşasaydınız neyle uğraşırdınız, ne yapardınız?

Bazen coğrafi şartlar belirleyicidir ve kararları onlar verir. Ama bana öyle geliyor ki ben dünyanın neresinde yaşamış olursam olayım renkler beni bırakmazdı. Sanat içten gelen bir olgudur ve sanatçı o içten gelen olgunun tutsağıdır. İnsan nerede olursa olsun âşık olur. İnsanı nihilistlikten de akla tâbi olmaktan da kurtaran sanattır.

Şu an bugünkü koşullarda İran’da yaşamanızın üzerinizde nasıl bir etkisi var?

Sanıyorum ki kendi ülkemde toplumda sıkıntı içindeki kadınlarla yan yanayım ama hep arzu ettiğim bir şey var: Görkemli bir geçmişi olan bu ülkede günün birinde cehaletten, taassuptan ve kadınları tahkir etmekten uzak bir hayat yaşamak mümkün olsun!

Söylemeyemediğiniz ne var ki onları resimle ya da yazıyla aktarma yoluna gidiyorsunuz?

Söylenmesi gereken çok şey var. Düşünce üzerinde baskının olduğu bir yerde yaşıyoruz, mantıktan çok uzak düştük. Akıldan, mantıktan uzak düşmek hayatımızın kaçınılmazı haline geldi. Bazen ağlıyorum insanların talihine, özgür yaratılan insan köle haline getirildi. Ben yine ağlayacağım ve tekrar tekrar ağlayacağım ülkemin gençliğini yaşamadan yaşlanmış kızları için, bir baltaya sap olamamış erkekleri için, yönetimsel cehalet altında varlığı silinmiş bir toplum için, ülkesinden ayrılmak zorunda kalıp gurbette yaşayan yurtdaşlarım için.

Sansürle yaratıcılık arasında sizce nasıl bir ilişki var?

Zerdüştîlikteki Ahura Mazda ve Ehrimen savaşı bu soru için iyi bir cevap olabilir. Sanat; ışığı karanlıkta tanımlar, karanlığı da ışıkta. Aşkı öfkede, umtsuzluğu umutta. Bizim hayatımızın sürrealist bölümü sanatsal bölümüdür. Hapiste yatan çok sevdiğimiz birini, sadece sanat aracılığıyla, görmeden bağrımıza basıyoruz. Veya âşık olduğumuz birinin hayaliyle sevişiyoruz. Sonuç olarak bana göre sansür soytarıdan başka bir şey değil; ortalıkta dolaşıp maskaralık yapıyor, sanatçının da sanatın da imajını zedelemeye çalışıyor. Ama günümüz teknolojisi ve imkânları sayesinde sanatçının çığlığı bir şekilde duyuluyor.

Söyleşi- Çeviri: Farhad Eivazi


You Might Also Like